
Dun aksam, Limon Agaci'ni gordum.
Okulun, Orta Dogu Film Festival'i kapsaminda getirdigi Israil yapimi bir film Limon Agaci. Belli bir politik kaygisi olmayan, Israil-Filistin sorununu, iki kadinin hayati ve temel ihtiyaclari uzerinden anlatan bir film.
Selma, buyuk ve guzel bir limon bahcesine sahip Filistin'li yalniz bir kadindir. Yalnizliginin nedeni artik cocuklarinin yaninda olmayisi veya kocasinin erken olumu gibi gorunse de, gozlerine coreklenmis huzunden derinlerde bir yerlerde baska seylerin oldugunu da hissedebiliyoruz.
Mira, Israil'in savunma bakani olan esiyle, Selma'ya komsu geldigi yeni evinde modern ve mutlu bir hayat suruyormus gibidir. Savunma bakanin, guvenlik sebebiyle limon agaclarini kestirmeyi istemesi uzerine iki kadinin da hayati alt ust olur. Limon agaclari Selma'nin hayatinin cok buyuk bir parcasidir. Tum gecmisi, babasinin hatiralari ve yasam boyu emek verdigi hersey o bahcede gizlidir. Yani, onerilen tazminatin cok otesindedir Selma icin limon agaclarinin yeri. Ama, maalesef limon agaclarini kaybetmemek icin verdigi hukuk mucadelesinde basarili olamaz ve gider elinden o guzelim bahce. Kalir onunde kupkuru bir toprak ve kocaman bir duvar. Bu sonuc sadece Selma'nin yuregini yakmaz. Mira'da aci ceker kocasinin limon agaclarina olan duyarsizligini gorunce.
Bazen kendimiz icin onemli olmayan, kucuk bir ayrintinin, baskasi icin ne kadar buyuk bir oneme sahip oldugunu gozumuzden kaciririz. Ama bu kacirdiklarimizin ucunu da kacirmak, huzurumuzu da kaciracagimizin en buyuk habercisi aslinda. Benim bu filmden kendime cikardigim; baskalarinin hayatini degerlendirirken, onlarin gozlerinden nasil bakacagini ve onlarin yuregiyle nasil hissedecegini unutma oldu. Eger unutursan, sen de mutsuz olursun, aci cekersin.
Filmi izlerken ilginc bir gelisme de oldu. Selma ile avukati Ziad arasinda duygusal yakinlasmalarin oldugu sahnelerde, seyircilerin bir bolumunden hatiri sayilir duzeyde homurtular yukseldi. Bu homurtulari, hemen yanimdaki koltuklarda oturan, cogunlugu 'orta dogulu' kadinlarin cikarttiklarini farkettim. Tasvip etmeyisten cok, yakistiramayi belirten tepkiler gibi geldi bu homurtular bana. Ve uzuldum. Edepli kadin olmanin gerekliliklerini gayet iyi bilir orta dogu kadinlari. Kocasinin yasini tutmasi gereken bir kadinin, avukati ile opusmesi tasvip edilmez, hos gorulmez. Fakat bu toplumsal baskilari az cok bilen kadinlarin, sevilmeye ve sevmeye derinden ihtiyaci olan, olmus kocasini sevip sevmedigini bile sorgulamamis ve buyuk olasilikla duygu dolu bir cinsellige ozlem duyan bir kadinin ruh halini gayet iyi anlayacaklarini saniyordum. O kadinin bir kereligine de olsa, futursuzca bir erkege yaklasabilme gucune hayran kalacaklarini dusunuyordum. Ama oyle degilmis meger. Nefesleri tutarak izlenilecek sahneler, homurtulara, yakistiramamaklara kurban gitti.
Hem de o topraklarin kadinlari yuzunden. Bizim yuzumuzden.